"Enter"a basıp içeriğe geçin

Warframe Ash’in Leverian İçeriği

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere Warframe’in suikastçısı Ash’in leverian içeriğini paylaşacağım.

Ash’in Leverian İçeriği

Ash. Cinayetin sembolü. Orokin’in politik suikast okulunun koruyucu azizi olarak tanınan kişi… Scoria. Her suikastçi bir işaret taşırdı: gözlerinin arasında dumanımsı siyah bir cevher. Sen sonsuza dek Scoria. Scoria sonsuza dek sen”. Hiçbir fanatik, Scoria Mezhebinden olmayan bir hayatı ve düşünceyi bilmez. Her soru için, Scoria’nın Orokin’i, Ash’in cevap olduğunu söyler. Scoria’nın antrasitten yapılmış korudorundaki dikkate değer iki öğrencisi aynı zamanda iki kardeşti: Dom ve Pilio. Dom açıkgözlü, kurnaz ve kılıcı çabuk kavrardı. Ancak kardeşi Pilio o kadar yetenekli değildi. O, Ash’i idol belirleyip ona taparken, Pilio, Dom’un lütfundan ve netliğinden yoksundu. Ve Ash’in acımasızlığı. Lakin… öldürmesi gereken hedef tarafından esir alınan kişi Dom’du. Scoria için affedilemez bir günah. Dom’un canını alarak Scoria’yı tasdik etme görevi Pilio’ya -ikinci derecede olana- düştü. Böylece Yedili’ler Dom’un kusurunun bir… ailevi özellik olmadığı hususunda güvence sahibi oldular. Görüyorsunuz, bir Orokin cinayet okulundan beklediğiniz gibi, Scoria… “akademik mükemmellik” söz konusu olduğunda acımasızdı. Dom’un Pilio’nun görevini izleyebilirdi. Pilio’nun ruhu o gün, kardeşinin canı gözlerinde nsüzülürken, ölüyordu: yahut bunu yapamasaydı ömür boyu idolü olan Ash’in kılıcının altında ölecekti.

Edo Zırhı

Bir açık renkli güneş parçası onları güzel görünün bir kulenin yakınlarında, Martialis metropolinin kalbinde buldu. Mars’ın kırmızı tozları Ash’in Edo omuzluklarının koyu metalinin üzerinde dolandı. Oğlan bu Warframe’i idol edinmişti ve kendini kanıtlamak istiyordu, kendisinin bir parçası soğuk ve yapması gerekenden korkarken bile. “Şüphe etmek ihanettir.” diye öğretmişti Scoria. Pilio bunu tekrarladı kendi kendine, ama içinde hissettiği korkuyu susturamadı. Yapması gerektiğinden korktu…kahramanı ve idolünün o başarısız olursa ona yapacaklarından da. Ash sinyali verdi. Pilio cesur ve normalin dışı olan Dying Wine düzeniyle öne atıldı ve Scoria’nin tercih ettiği Dust Fang tekniğini hazırladı. Kule bekçileri gözlerini kısarak Mars’ın kehribar rengindeki gündoğumuna baktılar ve anında yükselen bir sis önlerindeki yolu doldurdu. Uykuyu kafalarından Sallayarak atan ve hala kahvaltıyı düşünen bekçiler kendilerini hazırladı. Bu sisin içinden birkaç tane yıldız fırladı.

Causta

Ayağının dibindeki cansız muhafızın gözlerine bakınca Pilio’nun boğazında nefret düğümlendi. Çocuk, bu zayıflık ve nefret için kendine kızdı. Düzeninin sembolü olan gözlerin arasındaki dumanlı cevhere, dokunarak güçlenmek için bir dua mırıldandı. Elli güçlü muhafızın kendine büyük bir güçle karşı geleceğini bilerek Ash, cesetlerden örülmüş halının üzerinden geçerek avluya doğru sokuldu. Ani bir gürültüyle destek kuvvetleri avlunun duvarlarına ve balkonlarına sıralandılar. Scoria’nın bir sözü vardır: “Sen ölümsüzsün. Tek bir hata bunu tersine çevirir.” Ash hiçbir zaman hata yapmazdı. Karşısında elli hata vardı. Tek bir çevik hareketle Warframe çocuğu sipere yerletirdi, Causta yayını gerdi ve kusursuz gri bir krizantem çiçeğinin açmasına benzer bir savaş düzenine getirdi. Avlu, öğle vaktini andıran elli parıltıyla aydınlanırken elindeki kılıcın kuru kalmasından ötürü, Pilio’nun yüzü utancı yüzünden kıpkırmızı olmuştu.

Dual Kamas

Ash her muhafızla tek tek karşılaştı ve her katta hepsini etkisiz hale getirdi: doğru duruş, kata, teknik ve pozisyon almada bir ustalık dersi gibi. Cesetler avluya yağmur gibi yağdı. Çocuk ürkerek yüzünü yana çevirdi. Dakikalar içinde elli ceset önüne düşmüştü. Pilio Ash’in gölgesinin üstüne düştüğünü hissedince, kendini titreyerek de olsa ona bakmaya zorladı. Ash’in esrarengiz bakışları onu adeta mühürledi. Göğsü kısştı, nefesi daraldı, ve hızlıca, Pilio kendini ayağa kalkıp değerlendiricisi ile yüzleşmeye zorladı. Cesetlere bakamıyordu. Açıkçası dikildi yerde öleceğini sanıyordu. Warframe’in onaylayıp onaylamadığı konusunda bir işaret yoktu. Onun yerine, Ash bir kolunu açtı, ve Pilio’nun son sınavının gerçekleşeceği yeri işaret etti.

Ash Locust Miğfer

Hedefin odasında uzun, yakışıklı bir bıyığa sahip, gözleri üzgün ve nazik bakan orta yaşlı bir adam oturuyordu. Ve onunla? Dom: sivil kıyafetlerinde… yıllanmış bir kırmızı şarabı paylaşıyorlardı. Pilio’nun beynini büyük bir acı çatlatmıştı, gözlerinin arasındaki duman cevheri sımsıcak bir şekilde parıldıyordu! Günışığı misali anlık kesitler. Üzüm bağları. Bir kadının yüzü. Cevher bu kesitleri itermişcesine yanmaya devam etti. Görkemli bıyıklarıyla genç bir adam gülümseyip şöyle seslendi, “Sahip olabileceğim onca çocuklar arasından, sizlere sahip olduğum için çok mutluyum”. Acı! Dom ayağa kalktı, ve kardeşini hedefin dediklerine kulak asması için tembih etti, fakat Pilio, Dom’un gözlerinin arasında bir zamanlar siyah bir cevherin yattığı yerde bakulanmış bir çimen görmüştü. Dom, örgütüne ihanet etmişti. Neden? Neden bunu yapmıştı? Bıyıklı adam Dom’u savunmak için öne atılmıştı, demir kalay alaşımı masanın altından tabancasını çekmişti – aptalca bir hataydı. Ash imkansızı başararak kopyalarına bölünmüştü. Adam üçüne doğru ateş açmıştı, ta ki dördüncü tarafından etkisiz hale getirilene kadar. Ash’in aldatıcı klonları yok oldu. Silah cilalanmış tahta zemini çıtırdattı, sol ayağı yerden ayrıldı ve zeminin bir metre üzerinde asılı kaldı, çaresiz – o üzgün, nazik gözler Pilio’nun üstüne pişman bir halde elveda dercesine dikildi. “Warframe’e sor”, dedi Dom, “Tam olarak neden olduğunu biliyor.” Korku Pilio’nun yüreğini kaplamıştı. Pilio idolüne, cinayetin azizine doğru döndü. Aynı soru, bu sefer ash’e yöneltildi: neden? Nefes kesen bir yüzsüzlük sanki bir ömür boyu sürecek gibiydi. Ash tuttuğu kabzayı gevşetti. Tutsağı, nefes nefese yere yıkıldı. İhtişamlı eliyle, Ash Pilio’nun suratına doğru uzandı… ve kalnı pençelerini o gece yarısı cevherine doğru batırdı. Pilio bağırdı. Kan fışkırdı. Cevher mide bulandırıcı bir halde yuvasından fırladı, zayıf ve kokuşmuş bir dumanın altında duvara doğru çatladı. Göz kamaştırıcı beyaz içgörü Pilio DeNas’ın içinde canlanmıştı.

Cremata Syandana

Pilio, Pilio DeNas’dı. Kara cevherin aklının içinde tutsak tuttuğu her ne varsa artık gün gibi ortadaydı. Scoria, Lio DeNas’ın çocuklarını çalmıştı. Lio DeNas – nazik gözlü Lio DeNas – onları geri çalıyordu. “Sahip olabileceğim onca çocuklar arasından sizlere sahip olduğum için çok mutluyum” Baba oğul, birbirlerine neredeyse yirmi yılın ardından ilk defa bu kadar destek olmuştu. Pilio uzunca bir süre Edo zırhını, en büyük onuru, inancını temsil eden şeyi kuşanmak istemişti – fakat şimdi sadece Ash’in Cremata syandasının yalın kirişlerini, ölümün habercisini görüyor, ve artık açıkça biliyorki bu, peşinden gittiği inancın yalın bir amentüsüydü. Öyleydi. Çocuk, o zaman kadar kendini ömür boyu bir katil olarak bellemiş çocuk, artık bildiği gece yarısı misali yaşamla elinden alınan gün ışığı misali hayatının arasında tıkanıp kalmıştı. Mezhep ve aile arasında tıkanıp kaldı. Ve, elinde kılıcıyla, kardeşini öldürerek kendisini kurtarmakla… ya da onunla birlikte idolü tarafından öldürülmek arasında tıkanıp kalmıştı. Ash bekledi, ölümü ifade eden sabrıyla, bir odada, bir ömür boyu donmuşçasına bir anda. Pilio’unn kararını bekliyordu. Kılıç Pilio’nun elinden düştü. Dom uzandı ve nazikçe o eli tuttu. Ash hareket etmedi. Lio DeNas oğullarını kaptı ve o odadan kaçtı, ve, bir aile olarak, Kule’den kaçtılar, şehirden, ve Mars’tan – sonsuza dek. Ash hareket etmemişti.

Ash

Yani. Bundan ne çıkarmalıyız? Neden Ash – Scoria’nın ana figürü – Öğretiye karşı gelip ve başrısız ve hain iki çocuğun kaçıp gitmesine izin verdi? Bu katilin bu iki yetim çocukta gördüğü şey neydi, kalbini yumuşatmış olabilir mi? Bilmiyoruz. Anılarının bize bu hikayeyi anlatan Pilio da bilmiyordu. Fakat. Şunu biliyoruz: Orokin hükümdarlığının son günlerinde… kulelerin yıkılıp beyaz ve altın tanrılara ölüm bahşedildiğinde… Scoria bağışlanmamıştı. Hayır. Daha çok üst makamdakiler danışmanlar ve usta suikastçiler hepsi acımasız ve nefes kesen bir verimlilikle katledilmişti. Toplu katliam misali bir yıkım… başrolde… Ash vardı. İlginç, değil mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.